Kalabalık bir şehirde, apartman dairesinde yıllarca yaşadıktan sonra 2001 yılında Urla yaşamı benim için 'sessiz ve sakin' bir şekilde başlamış oldu.
İlk zamanlar arkadaşsız, çarşısız hatta insansız yaşamak çok zor gelse de bahçeyle uğraşırken mutlu olduğumu fark ettim. Özellikle sesleri dinlemeye başladığımda içim huzur doluyordu; rüzgâr sesi, yaprak hışırtısı, kuş sesleri, uzaktan gelen köpek havlaması. bunların hepsi doğanın sesiydi ve kısa süre içerisinde ben de bu ahengin bir parçası oldum.
Şimdi, yıllar sonra geriye dönüp baktığımda daha önceleri doğadan kopuk bir şekilde nasıl yaşayabildiğimi düşünmeden edemiyorum. Toprak bir yolda yürürken ayağına çarpan otları hissetmek, toprağa bastığında taşla karışık hışırtısını duyabilmek, serin bir havanın yüzünü yalayıp geçmeden az önce ağaçta çıkardığı sesi duymak ve bunu hissetmek gibisi yok.
Ve 'eskisi gibi' yetiştiğini bildiğiniz ürünleri yediğinizde, şimdi yaşıyorum işte diyorsunuz. Kimsenin hiç bir insanın veya şirketin sağlığınızı etkilemeden yaşadığınızı bildiğiniz tek yer; benim için çiftliğimdir.
Comments