
NEDEN ORGANİK?
İlk zamanları düşünelim. Çok eskiye gitmeye gerek yok. 1950’lede yoğunlaşan ilaç endüstrisinin büyümesiyle daha çok üretim daha çok tüketim ilkesiyle ne yediğimizi, içtiğimizi bilemez olduk. İnsanoğlu deyim yerindeyse, kontrolden çıktı.
Daha çok üretim, fazla tüketim isteğiyle doğaya verilen kimyasallar çevre kirliliğini oluşturdu. Topraklarımız, içtiğimiz su, soluduğumuz hava kirlendi. Atmosferdeki karbondioksit oranının artışı, ozon tabakasının incelmesine ve dünya ikliminin değişmesine neden oldu. Kullanılan ilaçlar kimyasallara dayanıklı böcekler ve dayanıklı yabani bitkilerin oluşmasına neden olduğundan, daha zehirli ilaçlar üretilip piyasaya sunulmakta. Bu zehirli ilaçlar insanlarda sindirim sisteminde birikime yol açmaktadır. Sadece insanlara değil, kelebek gibi zararsız bir çok canlıya da zarar vermektedir. İşte bu kötü gidişi gören kişiler ve gruplar çevreci hareketleri başlatmışlar ve ekolojik ürünler üretilmeye başlamıştır.
Doğa sever olarak bizler de kimyasal ilaç ve kimyasal gübre kullanmadan çevreye saygılı, çocukluğumuzdaki tatta ve sağlık kalitesinde sebze ve meyve yetiştirmek amacıyla tarım yapmaya başladık. Organik tarımda ürün yetiştirilmesi, toplanması, hasat, kesim, işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma ile ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar olan diğer işlemlerde, kimyasal madde veya tarım ilacı kullanılmıyor ve kullanılmadığı denetlenerek yandaki amblemle tescilleniyor.
Organik üretim yapılacak arazinin; geleneksel üretim yapılan bölgelerden, işlek anayollardan, ağır sanayi tesislerinden, maden işletmelerinden kentsel atıkların toplu olarak bırakıldığı alanlardan, kirletici atıklar içeren akarsu ve yeraltı sularından etkilenmeyecek bir mesafede olması gerekiyor. Aksi takdirde organik belgesi verilmiyor ve ambalajlarına organik amblemini basamıyor. Ayrıca GDO’lu ürün kullanılan bir ürün asla organik sayılmıyor.

GDO NEDİR?
GDO yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma aslında doğada var olmayan bir canlıdır. GDO, bir canlının genetik özelliklerinin insan eliyle laboratuvar ortamında değiştirilmesiyle elde ediliyor. Genellikle bir canlı türünün doğal hayatta sahip olmadığı bir özelliği, bir başka canlıdan gen aracılığıyla aktarılıyor. Örneğin mısıra zehir salgılayan bir bakteriden gen transfer edilerek mısırın böcek öldüren zehir üretmesi sağlanıyor. Oysa bir canlının bütünlüğü ve gen yapısı, çok hassas bir doğal dengeyle kurulmuştur. Bu dengeyi bozmanın sonuçlarının nelere mal olabileceğini bilmiyoruz!
Dünyada yoğun biçimde kullanılan GDOların %99’u sadece iki özellik taşıyor, böcek öldüren zehir içermek ve yabancı otları yoke den kimyasal ilaçlara dayanıklı olmak. Böylece tarlalarda fütursuzca zirai ilaç kullanılabiliyor. Ticari yapılan mısır, soya, kanola ve pamuğun %99’unda GDO kullanılıyor.
Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın öncülüğünde 300 bilim insanı tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin de imzaladığı Dünya Tarım Raporu, GDO’ların verim artışı sağlamadığı ve açlığa asla çözüm oluşturmadığını açık olarak ifade eder. Zaten mevcut GDO’ların hiç birisi verim artışını amaçlamamaktadır. Hedef sadece ot ilaçlarına direnç sağlamak ve yabancı böcekleri zehirlemektir. Zaten açlık konusu gıdaya erişimle ilgili sosyal bir problemdir ve çözümü de teknolojiden geçemez.
Peki GDO’lar niye var?
Tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretirler. Bu şirketler üretip patentini aldıkları genetiği değiştirilmiş tohumları yaygınlaştırarak kimyasal ilaç satışlarını arttırmayı hedeflerler. Böylece üreticiler gitgide daha fazla bu şirketlere bağımlı hale gelirler. GDO’ların dayattığı endüstriyel tarım yöntemlerinden sadece dev tarım şirketleri kazanç sağlarken üreticiler tüketiciler ve doğa büyük zarar görür.
Yersek ne olur?
İnsanlarda,
-
böcek zehirlerinin sindirim sisteminde birikimine
-
ölümcül alerjilere
-
önceden kestirilemeyen sayısız sağlık risklerine yol açar.
Doğada,
-
kelebek gibi zararsız canlıların ölümüne
-
kimyasallara dayanıklı super böcek ve yabani bitki türlerinin oluşmasına
-
hayvanlarda antibiyotik direncine neden olur.
Bazı bilimsel bilgiler:
Macar bilim adamı Arpad Pusztaria’nın genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin beyinlerinin küçüldüğü, bağışıklık sistemlerinin bozulduğu ve viral enfeksyonlara çabuk yakalandıkları ortaya çıktığı açıklandı.
Ege üniversitesinden Prof. Dr. Ali Karababa GDO’lu besinlerin bazı kanser türlerine yol açtığı ve antibiyotiğe direnç kazandırdığı açıkladı.
GDO’lu soya ve mısır ürünleri 1000 çeşit dolayındadır.gıda ürünlerinde kullanılmaktadırlar. Bu nedenle Almanya ve Fransa’da GDO’lu ürünlere karşı ciddi bir mücadele yürütülmeye başlanmıştır.
Türkiye’ye giren GDO’lu mısır, soya, kanola ve pamuğun ve bunların ürünü olan mısır yemi, soya yemi, mısır gevreği, çikolatalar, dondurma, meyve suları, kolalı içecekler, kanola yağı, soya küspesi, soya kıyması, soya unu, soya lesitini özet ile mısır ve soyanın kullanıldığı her şeyde ABD’li büyük şirket Monsanto markası vardır. Bu firma, tohum ve tarım ilacı üreten dünyadaki en büyük şirkettir.
GDO’ya hayır demek için ve daha fazla bilgi için; buraya tıklayın

KOMPOST ÜRETİM
Evsel ve bitkisel bahçe atıklarının doğal yolla çürüyerek organic maddece zengin bir ürüne dönüştürülmesine compost yapma ve bu ürüne de Kompost denir. Kompostlaştırma, mikroorgonizma adı verilen ve çoğunluğu gözle görülmeyen canlıların, ortamın oksijenini kullanarak çöp içerisindeki organic maddeleri biyokimyasal yollarla ayrıştırmasıdır.
Kompost Nasıl Yapılır?
Evsel ve bitkisel atıkların hazırlanmış bir çukur veya kutu içerisinde toprakla karıştırılıp biriktirilerek üzerinin kapatılması ve su ile nemlendirilmesi sonucunda elde edilir.
Biz kendi evimizin bahçesinde 1m2 genişliğinde ve 1,5 metre yüksekliğinde ahşaptan bir kutu kullanıyoruz. Içerisine, yumurta kabukları, meyve kabukları ve çekirdekleri, her türlü yeşillik gibi doğal yolla çürüyebilen maddeleri atıyoruz. Ara sıra kabın içerisine saman, odun talaşı, kuru yapraklar gibi karbon kaynaklarının karıştırılması hem kompostunuzun daha hızlı oluşmasını hem de kompostu yumuşak tutarak kutu içerisinde sıkışmasını önler.
Kahverengiler + Yeşiller + Rutubet + Hava + Hacim = Kompost
“Kahverengiler” kuru materyallerdir ve karbon kaynağıdır.
-
Kuru yapraklar
-
Odun talaşı ve yongası
-
Saman
-
Kağıt-karton atıkları
-
Budama atıkları
ATA TOHUM
Çocukluğumuzda komşu çiftçi kadınlar tarladaki en büyük domates, patlıcan, biber vs ürünü tohumluk olarak bir sonraki yılın ekimi için saklarlardı. Bir sonraki ekim döneminde bu tohumlar kullanılırdı. Saklanan bu tohumlar Ata tohumlardı. Binlerce yıl Anadolu da sebze ekimi bu şekilde yapıldı.
Yeni tohumculuk kanunu tasarısı 2006 yılında TBMM genel kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Böylece binlerce yıldır ektiğimiz ürünlerini yediğimiz sakladığımız yerel tohumların artık ticaretini yapmamız yasaklandı. Tohumların kamu için üretimi sertifikalandırılması, ticaret ve denetimi, uluslararası dev tarım şirketlerine bırakıldı. Hibrit ve GDOlu tohum patentini almış olan şirketler bu işleri yapacaklar.
Modern tarım yöntemlerinin yol açtığı etkiler yüzünden zaten yeteri kadar azalmış olan, tür çeşitliliği hibrit ve GDOlu tohumların tehdidi altına girdi. Arılar kuşlar böcekler ve rüzgar gibi tozlaşmayı sağlayan etkenler, hibrit ve GDOlu polenleri alıp, komşu tarlalara taşıyabilmekte, komşu tarlaya bulaşan genler, oradaki üründe de genetik değişikliğe neden olmaktadır. Hibrit ve GDOlu tohumların çoğu kısır yani döl verme özelliği yeteneği taşımamaktadırlar. Böylece milyonlarca yılda oluşan ata tohumlarımız 5-10 yıllık bir sürede yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.
Yerel çiftçiler ancak takas yoluyla ata tohumlarını birbirlerine verebilmektedir.
Bugünkü tarım politikaları endüstriyel tarımı desteklemekte geleneksel tarımı girdi maliyetleri yüksek tarıma dönüştürerek küçük çiftçiyi yok etmek, topraklarını büyük toprak ağalarına satma zorunda bırakmak yolunu izlemektedir.